S.S.S.
Hacamat Hakkında Sık Sorulan Sorular
Hacamat, deri yüzeyine mikro kesiler açılarak o bölgeden kanın çıkarılması işlemidir. Bu işlem sırasında vakumlu kupalar kullanılır. Amaç, toksinlerin ve atıl kanın vücuttan atılmasını sağlamak, dolaşımı artırmak ve genel sağlığı iyileştirmektir.
Hacamat sırasında hissedilen rahatsızlık genellikle hafif bir baskı ve mikro kesiler sırasında oluşan kısa süreli bir hassasiyetle sınırlıdır. Vakum kupaları yerleştirildiğinde, ciltte hafif bir çekme hissi meydana gelir. Bu, genelde ağrılı değil, hafif bir baskı hissi olarak algılanır ve birçok kişi bu hissi rahatlatıcı bulur.
Mikro kesiler aşamasında ise kullanılan bistüriyle yapılan yüzeysel kesiler sırasında genellikle çok az bir rahatsızlık hissedilir. Bu kesiler cildin üst tabakasına yapıldığı için acı seviyesi oldukça düşüktür ve işlem sırasında kullanılan teknikler, rahatsızlık hissini minimuma indirir. Yine de, bireylerin ağrı eşiği ve duyarlılığı farklılık gösterebilir; bu nedenle bu deneyim kişisel olarak değişebilir. Bu tür hafif rahatsızlıklar genellikle kısa sürer ve vücudun arınma sürecine olan katkılarından dolayı tolere edilebilir bir seviyededir.
Hacamat, genel enerji seviyelerinin artmasına, daha hafif ve dinç hissetmeye katkıda bulunur. Aynı zamanda kas gerginliğini ve ağrıları azaltarak özellikle sırt, bel ve omuz bölgelerinde rahatlama sağlar. Hacamat, bağışıklık sistemini destekleyerek hastalıklara karşı direnci artırır ve stresle mücadelede zihinsel bir rahatlama sağlar. Bel ağrısı, sırt ağrısı, kronik yorgunluk, yüksek kolesterol, hormon bozuklukları, kadın hastalıkları ve hemoroid gibi spesifik problemler üzerinde de etkili bir yöntemdir. Bu uygulama, bireyin sağlık durumuna ve ihtiyaçlarına göre planlanır ve hijyenik koşullarda yapılmalıdır.
Aşıların, özellikle COVID-19 gibi mRNA bazlı veya farklı türdeki aşıların, bağışıklık sisteminde bir yanıt oluştururken toksik bir yük bırakabileceği yönünde bazı endişeler mevcuttur. Bu bağlamda, hacamat uygulaması, aşı sonrası vücudu toksinlerden arındırmak veya bağışıklık sistemini desteklemek amacıyla tercih edilebilecek yöntemlerden biridir.
Aşı sonrası bağışıklık sistemi üzerindeki yükün hafifletilmesine katkı sağlar. Aşı sonrası sık görülen kronik yorgunluk gibi semptomların yönetiminde rahatlama ve enerji desteği sağlar.
Hacamat tedavisinde gerekli seans sayısı, kişinin sağlık durumu, yaşadığı problemler ve tedaviye verdiği yanıta göre değişiklik gösterir. Genellikle, genel sağlık koruma ve arınma amaçlı hacamat yılda 3 kez veya 6 ayda bir önerilir. Ancak spesifik rahatsızlıklar için daha sık seanslar gerekebilir.
Hacamat tedavisinde bazı durumlarda birden fazla seans gerekmesinin temel nedeni, vücudun doğal iyileşme süreçlerine zaman tanımak ve işlemin etkilerini kademeli olarak artırmaktır. Tek seans genellikle yüzeysel rahatlama ve başlangıç düzeyinde arınma sağlamaktadır; ancak özellikle kronik rahatsızlıklarda ya da sistemik toksin yükü yüksek durumlarda daha fazla seans gerekli olabilir. Vücutta biriken toksinlerin tümü tek bir seansta dışarı atılamaz. Hacamat, zamanla vücudu temizlemeye yardımcı olan bir süreçtir. Vücut, yapılan işlemden sonra kendini toparlar ve bağışıklık sistemi güçlenir. Çok seans, bu sürecin devamlılığını sağlar. Migren, kas-iskelet sistemi ağrıları veya romatizma gibi uzun süreli rahatsızlıklar, tek seansta iyileşmeyebilir. Devamlılık, belirtilerin hafifletilmesi ve tedavide daha kalıcı sonuçlar için önemlidir. Sonuç olarak doğal bir tedavi yöntemidir. Her bireyin kan dolaşımı, toksin yükü ve bağışıklık yanıtı farklıdır. Bu nedenle, birkaç seans yapılarak bireye özel en iyi sonuçlar hedeflenir.
Hacamat uygulaması için "özel günler" ya da "hacamat günleri" kavramı, daha çok geleneksel ve dini inançlarla ilişkilidir. İslam inancında, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (S.A.V.) belirli günlerde hacamat yaptırdığı ve bu günlerin daha faydalı olduğuna dair hadisler aktarıldığı söylenir. Bu bağlamda, hicri takvime göre ayın 17., 19. ve 21. günleri hacamat için tavsiye edilen günler arasında sayılır. Bu günlerin ayın dolunaydan sonraki dönemine denk gelmesi, bedenin toksinleri daha iyi atacağı inancına dayanır.
Modern tıpta ise hacamat günleri gibi bir uygulama yoktur. Hacamatın yapılacağı zaman, kişinin sağlık durumu, kan değerleri ve tedavi ihtiyacına göre belirlenir.
Tıbbi hacamat tedavisi, gün ve saat fark etmeksizin her zaman yapılabilmekte ve kişilerin tercihlerine bağlı olarak uygulanmaktadır. Ancak bazı kişiler, geleneksel inançlara dayanarak belirli zamanları tercih edebilirler.
İslam dinine göre; Hicri takvime dayalı olarak, hacamat yapılacak en uygun zamanlar
Hicri ayın ilk 5 günü ve son 5 günü genellikle önerilmemektedir. Hicri ayın 5. ve 25. günleri arası tercih edilebilir. Sünnet amaçlı hacamat için Hicri ayın 17, 19 ve 21. günleri önerilebilir.
Ayrıca, haftanın bazı günleri de hacamat yapmak için önerilir: Pazar, Pazartesi, Salı ve Perşembe günleri, hafta içi günler arasında hacamat yapmak için uygun günler olarak kabul edilmektedir. Ancak hangi gün yapılırsa yapılsın, bilimsel anlamda fonksiyonel bir değişiklik olmayacaktır.
Hangi gün yapılırsa yapılsın, hacamatın faydaları, yöntemin doğru uygulanmasına, hijyen kurallarına uyulmasına ve bireyin genel sağlık durumuna bağlıdır.
Bu nedenle, özellikle tedavi amaçlı yapılacak hacamat işlemlerinde gün seçiminden çok, işin uzmanı ve uygun koşullarda yapılması daha önemlidir. Bilimsel bakış açısıyla bakıldığında, uygulamanın sağlık açısından güvenli ve etkili olmasına odaklanılması gerekmektedir.
"Hacamatta altın gün" terimi, genellikle hacamatın yapılması için geleneksel ve dini inançlara dayalı olarak önerilen belirli günleri ifade eder. Bu kavram, İslam kültüründe, Hz. Muhammed'in (S.A.V.) hacamat yaptırdığına inanılan günler veya ayın belirli dönemleriyle ilişkilendirilmiştir. Hicri takvime göre ayın 17., 19. ve 21. günleri, özellikle dolunay sonrası döneme denk geldiği için, toksinlerin vücuttan daha etkili şekilde atıldığına inanılan günlerdir ve bu nedenle "altın günler" olarak adlandırılır.
Geleneksel ve alternatif tıp (GETAT) uygulamalarında, özellikle tıbbi hacamat genellikle güvenli bir yöntem olarak kabul edilse de bazı durumlarda uygulanmamalıdır. Gebelik ve emzirme dönemlerindeki kadınlar, vücutta aktif kanama bulunanlar, ileri derece anksiyete veya bilinç kaybı olan bireyler bu gruba dahildir. Kan pıhtılaşma sorunları (örneğin hemofili), kalp pili taşıyanlar, diyaliz hastaları ve 75 yaş üstü ileri derece kalp rahatsızlığı olan bireyler için riskli olabilir. Ayrıca, diyabetli bireylerde hemoglobin değerlerinin uygunluğuna dikkat edilmelidir. Bu gibi durumlarda hacamat uygulanması, sağlık risklerini artırabileceği için önerilmemektedir
Merkezimizde tıbbi hacamat işlemi, kişinin semptomları ve şikayetlerinin detaylı bir anamnez formu ile değerlendirilmesiyle başlar. Bu yaklaşım, tedavinin kişiye özel ve etkili olmasını sağlamak için önemlidir. İşlem öncesinde hacamat yapılacak bölgenin ve kullanılacak tüm malzemelerin sterilizasyonu, hijyen standartlarına tam uygun şekilde gerçekleştirilir.
Hacamatın uygulanacağı alan, kişinin sağlık durumuna ve tedavi hedeflerine göre özenle belirlenir. İşlem sırasında negatif basınç yöntemiyle dokulardaki atık maddelerin yüzeye çekilmesi amaçlanır. Bu, kan damarlarının genişlemesine ve kanın hacamat kupalarına kolaylıkla çekilmesine olanak tanır. İşlem sırasında ciltte hafif bir çekme veya gerilme hissi normaldir. Kupalar belirli bir süre tutulduktan sonra çıkarılır ve 11 numara bisturi yardımıyla 1,2 mm’yi geçmeyen insizyonlar yapılır. Ardından, tekrar oluşturulan negatif basınçla atık hematom ve hücre dışı sıvılar çekilir.
İşlem tamamlandıktan sonra ciltten arındırılan atıklar steril spançlarla temizlenir, bölge oksijenli su ile birkaç kez temizlenir ve özel yara bakım solüsyonları ile pansuman yapılır. Enfeksiyon riskini en aza indirmek için aseptik koşullara her aşamada dikkat edilir. Pansuman sırasında kantaron yağı kullanımı önerilmez, çünkü içeriğindeki aktif bileşenler yaranın doğal iyileşme sürecini olumsuz etkileyebilir. Ancak kişi kullanmak isterse, yalnızca ikinci veya üçüncü günde kabuk bağladıktan sonra uygulanması tavsiye edilir. İlk gün ise pansumanın sağlam bir şekilde yapılması gereklidir.
Bu titiz uygulama süreci, tedavi sırasında maksimum güvenlik ve etkinliği sağlamayı amaçlar.
Evet, kontrollü olmakla birlikte 40 günlük bebekler de dahil olmak üzere tıbbi hacamat uygulanabilir. Bu uygulama, çok minimal miktarda olur. Yaş arttıkça hacamat kupa miktarı yine kontrollü şekilde artar. Bebeklik ve erken çocukluk dönemlerinde tıbbi hacamatın herhangi bir sakıncası yoktur. Özellikle yeni doğan bebekler yoğun bakımlarda tedavi amaçlı olarak bazen her gün kan alımına maruz kalabilirler. Bu açıdan bakıldığında, hacamat vücut için daha konforlu ve zararsız bir uygulamadır. Annelerin bu konuda duyarlı olmaları doğaldır. Ancak uzman ellerde doğru teşhislerle çocuklara yapılacak hacamatın birçok faydası vardır.
Hacamat, genellikle ağrısız bir işlem olarak değerlendirilir. Ehil ellerde ve doğru teknikle uygulandığında, işlem öncesi hazırlıklar (örneğin, kuru kupalama, hareketli kupa masajı) cilde hafif bir baskı ve rahatlama etkisi sağlayarak, bir tür lokal anestezi hissi yaratır ve ağrı minimum seviyeye indirilir.
Her bireyin ağrı eşiği farklı olduğundan, bazı hastalar bu uygulamayı hafif bir huzursuzluk veya basınç hissi olarak tanımlayabilir. Ancak, deneyimli bir sağlık profesyoneli tarafından yapıldığında, işlem öncesinde hastaya detaylı bilgi verilir ve işlem sırasında rahatlatıcı bir ortam sağlanır. Bu, hastanın işlem sürecini daha konforlu bir şekilde deneyimlemesine yardımcı olur.
Hacamat işlemi, genellikle tetkik amaçlı kan alımı gibi diğer tıbbi işlemlere kıyasla daha az ağrılı bir süreçtir. Profesyonel bir yaklaşım ve uygun bilgilendirme ile hacamat, rahatlatıcı ve güvenli bir uygulama olarak kabul edilmektedir.
Hamileler Hacamat Yaptırabilir mi?
Hamilelik dönemi, özellikle ilk trimester (ilk 3 ay) boyunca çok hassas bir dönemdir ve fetüsün gelişimi için kritiktir. Bu nedenle, özellikle ilk trimesterde hacamat uygulanması önerilmez. İlerleyen trimesterlerde de uygulama yapılması durumunda, gebeliğin dönemine ve sağlık durumuna dikkat edilmelidir. Hamilelik sırasında her kadının sağlık durumu farklıdır. Özellikle gebeliğe özgü komplikasyonlar veya risk faktörleri varsa, hacamatın yapılması riskli olabilmektedir. Bu nedenle, hamilenin sağlık geçmişi ve mevcut durumu dikkate alınmalıdır. Hekim İzni: Hamile bir kadın, hacamat veya herhangi bir alternatif tıp uygulaması konusunda bir sağlık profesyonelinin iznini almalıdır. Hekim, hamilenin genel sağlık durumunu değerlendirebilir ve uygulamanın hamilelik üzerinde olumsuz bir etki yapıp yapmadığını değerlendirebilir. Kliniğimizde ancak gebenin kendi hekim izni doğrultusunda işlem yapılmaktadır.
Tıbbi hacamat uygulamasında kaç adet kupa kullanılacağına karar verirken birçok faktör göz önünde bulundurulur. Bu faktörler kişinin yaşına, kilosuna, boyuna, mevcut sağlık durumuna ve şikayetlerine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Dolayısıyla, her birey için aynı sayıda kupa kullanmak uygun değildir. Bazı hacamat uygulayıcıları, kişinin özel durumunu dikkate almadan 5-10 kupa şeklinde herkese eşit olarak ön görüşme yapmadan belirlerler. Bu doğru bir uygulama değildir. Özellikle bebekler ve çocuklar için kullanılan kupa sayısı, erişkinlerden farklı olabilir. Genellikle bebeklerde ve çocuklarda 1 ile 5 adet kupa kullanılabilirken, erişkinlerde bu sayı daha fazladır. Ancak kupa sayısı ikincil bir öneme sahiptir. Daha önemli olan, alınan kan miktarıdır. Bu miktar, kişinin genel sağlık durumuna, laboratuvar değerlerine ve ihtiyacına göre ayarlanır.
Hacamat uygulamasını yapabilmek için anatomi bilgisi gereklidir. Kesiler rastgele atılmaz. İşlem deri altı yağ tabakasının hemen üzerine uygulanır. İşlem sırasında deri altı dokusuna nüfuz edilmekte ve kanın çekilmesi bu deri altı tabakasında gerçekleştirilmektedir.
Derimiz üç tabakadan oluşur. Epidermis, dermis ve subkutan dokudur. Epidermis kalınlığı bölgelere göre değişir. Örneğin el ayak tabanlarında yaklaşık 1.5 mm’dir. Uygulayıcının genel fizyolojik bilgisi gerekir. Uygulama ilk iki katman arasında gerçekleştirilmekte. Bu nedenle cilt altı dokularına etki eder. Hacamatın etkileri, bu deri altı dokuları üzerinde gerçekleşir. Atık maddelerin yoğun olarak toplandığı belli noktalardaki kılcal damar ve ince damarlardan kirli kanın alınmasıyla vücuttaki dolaşım sistemine etki eder.
Normal şartlarda 3-10 gün arasında iyileşme gözlemlenmektedir. Bazı kişilerde bu süre biraz daha uzayabilmektedir. Genellikle yaş, kullanılan bazı ilaçlar, yetersiz beslenme, sigara kullanımı, stres, Kollajen sentezinde rol oynayan C vitamini eksikliği, Çinko, Bakır, Magnezyum eksikliği gibi durumlar yaralarda daha geç iyileşme meydana getirebilmektedir.
Hacamat tedavisi sonrasında, kesik izleri ve kupa izleri, vücut kupası tedavisi sonucunda oluşan geçici bir etkidir. Bu izler, lenfatik sistem aracılığıyla atıkların temizlenmesiyle birlikte zamanla kaybolur. Profesyonel terapistimiz, vücut kupası tedavisini doğru ve etkili bir şekilde uygulayarak, size rahatlama sağlamak ve sağlığınızı desteklemek için çalışmaktadır. Bir veya iki hafta içinde kaybolması gereken kırmızı, yuvarlak kupa terapisi izleri olacak. Bu izler morluk gibi görünse de kas liflerine zarar veren gerçek morluklar değildir. Genetik yapıya göre değişiklik gösterip, ortalama üç ila on gün içerisinde iyileşme gösterir.
Hacamat günü ağır yiyeceklerden kaçınılmalı, bol su içilmeli ve rahat kıyafetler tercih edilmelidir. İşlem sırasında kullanılan malzemelerin sterilizasyonu sağlanır; genellikle hafif bir çekme hissi dışında ağrı olmaz. İşlem sonrasında dinlenilmeli, yara bakımı yapılmalı ve enfeksiyon belirtileri açısından dikkat edilmelidir. Bu adımlar, hacamat deneyimini güvenli ve etkili kılar.
Hacamat yaptırmaya yeni başlayanlar için, özellikle mevcut bir sağlık sorunu varsa, uygun gün veya mevsimi beklemek yerine ilk fırsatta yaptırmak daha faydalıdır. Beklemek, kan içindeki toksinlerin veya alerjenlerin yayılmasına neden olabilir. İlk kez yaptıracaklar için, başlangıç olarak bir ay arayla üç kez hacamat yaptırmak etkili bir yöntemdir. Merkezimizde, bu süreçte vücudu hazırlamak, ağrıyı minimalize etmek ve uygulama alanını duyarsız hale getirmek için özel "Hipokrat Paketi"ni öneriyoruz. Bu paket, detaylı kupa terapi, theragun masajı ve aromatik yağ uygulamalarını içermektedir. İlk işlemlerden sonra kapsamlı hacamat uygulamaları ile devam edilebilir. Sağlığın korunması ve hastalıklara karşı direnç için yılda üç veya dört kez düzenli hacamat yaptırmak önerilir.
Kişi ne aç ne de tamamen tok olmalıdır. Vücudun dengeli bir durumda olmasını sağlamaktır. Yani, kişi ne aç ne de tamamen tok olmalıdır. Bu denge, hacamatın daha verimli olmasına ve işlem sırasında rahatsızlık hissinin azalmasına yardımcı olur. Aç karnına hacamat yapılması bazı kişilerde mide rahatsızlıklarına yol açabilir, tansiyon düşüklüğüne yol açabilir. Çünkü boş mide, işlem sırasında kan basıncını etkileyebilir ve daha fazla rahatsızlık hissedilebilir. Öte yandan, tok karnına hacamat yapılması da sindirim sistemi üzerinde ekstra bir yük oluşturabilir, bu da tedavinin etkinliğini azaltabilir. Bu nedenle, hacamat öncesinde hafif bir öğün yemek, mideyi aşırı doldurmadan enerji sağlamak ve rahatsızlık hissini en aza indirmek için idealdir. Bu dengeyi sağlamak adına, işlemden 2-3 saat önce hafif bir öğün yemek önerilir. Böylece vücut enerjik olur, ancak mide fazla dolmuş olmaz, hacamat işlemi daha rahat ve etkili hale gelir.
Hacamatın bağımlılık yapmadığını belirtmek önemlidir. Hacamat, belirli bir tedavi veya sağlık amacıyla yapılan bir uygulamadır ve kişilerin bu uygulamayı ihtiyaçlarına bağlı olarak tekrarlamaları normaldir. Hacamatın tekrarlanması, kişinin sağlık sorunlarını yönetme veya belirli semptomları hafifletme amacı güder.
Hacamat, küçük miktarlarda kanın vücuttan alınması işlemidir ve genellikle vücuda zarar vermeden uygulanır. Hacamat sırasında alınan kan miktarı, vücudun kolayca telafi edebileceği bir seviyededir. Uygulama, yaş, boy ve kiloya göre sınırlı bir miktarda yapılır ve kaybedilen kan, vücut tarafından hızla üretildiği için ciddi bir sorun oluşturmaz. Hacamatın en önemli faydalarından biri, vücudu toksinlerden arındırarak kişiyi daha dinç hissettirmesidir.
Sağlıklı bireylerde, hacamat sonrası kan kaybı genellikle minimaldir ve vücut bu kaybı hızla telafi eder. Uygulama, vücuda ağır metal ve toksinlerin atılmasına yardımcı olur, bu da kişinin genel sağlığını destekler. Bu nedenle, uygun kişilerde hacamatın herhangi bir olumsuz etkisi yoktur ve kan kaybı sağlık açısından bir risk oluşturmaz.
Bilimsel araştırmalar, hacamat terapisinin çeşitli durumlar için etkili olabileceğini göstermektedir, özellikle ağrı yönetimi konusunda. Yapılan çalışmalar, hacamat terapisinin kronik ağrı durumları, sırt ağrısı, boyun ağrısı ve osteoartrit gibi hastalıklar için faydalı olduğunu ve kan dolaşımını artırarak, sinirsel bir yanıt başlatarak ve lokal bağışıklık fonksiyonunu güçlendirerek ağrı relief sağladığını göstermektedir. Ayrıca, hacamatın beyin içinde endojen opioid üretimini aktive ederek ağrı kontrolüne yardımcı olabileceği bulunmuştur. Cilt hastalıkları, özellikle akne, ve sinir ağrısı durumları, örneğin yüz felci (Bell'in felci), için de orta düzeyde etkili olduğu kanıtlanmıştır. Hacamatın, etkilenen bölgelerde kan akışını ve oksijenlenmeyi teşvik ederek iyileşme sürecine yardımcı olduğu bulunmuştur.
Hacamat sonrasında "die-off etkisi" (veya "Herxheimer reaksiyonu"), vücutta toksinlerin ve atıkların salınımına bağlı olarak bazı kişilerde geçici bir rahatsızlık hissi veya iyileşme sonrası semptomların kötüleşmesi durumudur. Bu etki genellikle vücudun enfeksiyonlara karşı verdiği yanıt veya toksinlerin hızla atılması sonucu görülür. Bazı kişiler, hacamat sonrası yorgunluk, baş ağrısı, mide bulantısı veya kas ağrıları gibi semptomlar yaşayabilir. Ancak, bu semptomlar genellikle geçicidir ve vücudun iyileşme sürecinin bir parçasıdır. Bununla birlikte, vücudun atık maddeleri hızla dışarı atmaya başladığı süreçte, geçici yan etkilerin ortaya çıkması mümkündür. Bu tip rahatsızlıklar genellikle tedavi sürecinin normal bir parçasıdır. Kısa süre içinde kendiliğinden iyileşir.
İşlem sonrası bol sıvı alımına devam edilmeli. Tedavi sonrası mümkünse 24 saat değilse en az 3 saat boyunca kırmızı et gibi hayvansasl proteinlerden uzak durmaya çalışmalısınız. Duş almamalısınız ve önünüzdeki 24 saat içinde kendinizi çok soğuk ve sıcağa maruz bırakmayın. Hacamat sonra uyumamanızı, aktif olmanızı öneririz. En az 4 saat uyumamak, dolaşımın hızlanmasını ve kanın normal şekilde akmasını sağlar.
Hacamat işlemi sonrasında oluşan morarma ve kesiler genellikle geçici izler bırakır. Bu izler, çoğu zaman 3-10 gün içinde kendiliğinden iyileşir. Süreç, uygulamanın yoğunluğuna, cilt tipine ve iyileşme hızına bağlı olarak değişebilir. Hacamatın oluşturduğu bu izler genellikle geçici olup, düzgün pansuman uygulamaları ve aseptik (steril) bakım sayesinde daha hızlı iyileşir. Ayrıca, kalıcı izler oluşması beklenmez, çünkü cilt hızla iyileşme gösterir. Ciltteki renk değişiklikleri ve hafif morarmalar zamanla solarak kaybolur. Bu durum, tedavinin doğal bir sonucu olup, endişe verici bir durum değildir. Bununla birlikte, bazı kişilerin vücutları bu tür işlemlere daha duyarlı olabilir. Özellikle, ciltte kalıcı izlerin oluşması keloid eğilimli kişilerde daha fazla görülebilir, ancak bu nadir bir durumdur.
(Keloid, ciltteki yaraların iyileşmesi sırasında aşırı doku üretimi sonucu oluşan sert, kabarık, kırmızı veya mor renkli izlerdir. Normalde yaralar iyileştiğinde, vücut hasarlı dokuyu onarmak için kolajen üretir. Ancak keloidli dokularda bu süreç aşırıya gider, bu da yara bölgesinin çevresine yayılan, kabarık ve bazen kaşındıran bir iz oluşmasına neden olur. Keloidler genellikle vücudun üst kısmı, omuzlar, göğüs, kulaklar ve boyun gibi bölgelerinde daha yaygındır.)
S.S.S.
Sülük Hakkında Sık Sorulan Sorular
Sülük tedavisi, kan dolaşımını düzenleme, anti-enflamatuar etkiler sağlama ve vücutta iyileşme sürecini destekleme gibi faydalarıyla geniş bir yelpazede sağlık sorunlarına yardımcı olur. Dolaşım sistemi hastalıklarında, özellikle varis, damar tıkanıklıkları, mikrosirkülasyon bozuklukları ve kalp-damar hastalıklarında etkilidir. Aynı zamanda romatizmal hastalıklar, kas-iskelet sistemi ağrıları, boyun ve bel fıtıkları, fibromiyalji gibi ağrıyan durumlar için de tedavi sürecine katkı sağlar. Cilt sorunları, egzamadan sedef hastalığına kadar geniş bir spektrumda faydalıdır ve dermatolojik tedavilerde cilt iyileşmesini hızlandırabilir. Ayrıca, nörolojik rahatsızlıklar arasında migrenin semptomlarını hafifletirken, mikrocerrahi ve plastik cerrahi tedavilerde iyileşme sürecini destekler. Diyabetik ayak yaraları, enfekte yaralar ve kas-iskelet sistemine dair diğer problemler için de kullanılabilir. Üreme sağlığıyla ilgili problemler, özellikle adet düzensizlikleri ve kısırlık tedavisinde de faydalıdır.
Sülük tedavisi, bazı sağlık koşullarına sahip bireyler için risklidir ve bu kişilere uygulanmamalıdır. Özellikle hamileler, kanama bozuklukları olanlar (örneğin, hemofili), kan sulandırıcı ilaç kullananlar, Lösemi, Multipl Myeloma, Lenfoma ve alerjik reaksiyon riski taşıyanlar tedaviye uygun değildir. Ayrıca, kanser hastaları, HIV taşıyanlar veya Edinsel immün yetersizliği olan(bir kişinin bağışıklık
sisteminin normal işlevini yerine getiremediği bir durumu ifade eder.), bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler Ciddi anemi sorunu olan bireylerde de kan kaybı riski nedeniyle ve regl dönemindeki bireylere sülük tedavisi önerilmez.
Birçok uygulayıcı, "sülüğün nerede problem hissediyorsa oraya yerleştiğini" ve bunun doğal bir kural olduğunu savunur. Ancak pratikte bu yaklaşım her zaman güvenli değildir. Sülük, beslenmek için kanı hissedebileceği her bölgeye tutunabilir. Sülüğü, kendi başına bir bölgeye bıraktığınızda, kan akışının yoğun olduğu ve sinirlerin bulunduğu hassas alanlara yapışabilir. Bu durum ciddi riskler oluşturabilir, çünkü sülüğün yanlış bir bölgeye yerleşmesi, damarlar ve sinirler üzerinde istenmeyen etkiler yaratabilir. Özellikle bu tür bölgelerdeki yapılar hasar görebilir veya tedavi süreci komplikasyonlarla sonuçlanabilir. Uzman olmayan kişiler tarafından kontrolsüz yapılan tedavilerde riskler ortaya çıkabilir. Tedavinin etkinliği ve güvenliği, doğru noktalara sülük yerleştirilmesiyle sağlanır. Bir uzman, hangi noktalara sülük yerleştirileceğini doğru şekilde belirler ve tedavinin güvenli bir biçimde yapılmasını sağlar.
Sülükler, tıbbi tedavi amacıyla yalnızca bir kez kullanılabilir. Sülüklerin bir kez kullanıldıktan sonra imha edilmesi gereklidir. Sülükler, kullanıldıktan sonra içinde %70 alkol bulunan kaplara konulup, Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği'ne uygun olarak imha edilir. Bu yönetmelik, tıbbi atıkların hijyenik ve güvenli bir şekilde nasıl yönetilmesi gerektiğini belirler (22/7/2005 tarihli ve 25883 sayılı Resmi Gazete). Dolayısıyla, sülükler bir kez kullanıldıktan sonra tekrar kullanılmamalıdır. İkinci kez kullanım, hem hijyen hem de sağlık açısından risklidir ve tıbbi etik kurallarına aykırıdır. Merkezimizde, sülük tedavisi sonrası her kullanımda sülükler, hijyenik ve güvenli bir şekilde, yanınızda derhal imha edilmektedir. Bu işlem, tıbbi atıkların yönetimiyle ilgili yasal düzenlemelere ve Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği'ne uygun olarak gerçekleştirilir. Bu sayede, tedavi sonrası herhangi bir risk veya enfeksiyon riski önlenmiş olur. Sülükler yalnızca bir kez kullanılır ve her tedavi sonrasında güvenli bir şekilde imha edilir, böylece sağlık açısından hiçbir olumsuz durum oluşmaz.
Tek bir sülük her yapışmada konaktan 5 ila 15 ml kan alır. Sülük, normalde 20 ila 60 dakika süren beslenme süreci sonunda hastayı bırakacaktır. Nadir durumlarda vücudun
kanlanması bol bir alanında sülük 10 dakika kadar kısa sürede beslenmesini bitirebileceği gibi, olumsuz koşullar altında iki saate kadar beslenebilir. Bazen sülük doymuş
olduğu halde bağlı ve hareketsiz kalabilir. Bu durumda sülük hafifçe vurarak veya sıkıştırılarak uyarılıp, uyandırılmaktadır. Böylelikle sülüğün beslenmeye devam etmesine veya hastadan ayrılmasına yardımcı olmaktayız. Doymuş sülükler genellikle kendiliğinden ayrılır. Sülüğü ayırmak için asla güç kullanılmamalıdır. Bu, bulaşıcı komplikasyonlara
neden olabilmektedir. Güç kullanarak çıkarmaya çalışmak sülüklerin mide içeriğini yaranın içine kusmasına neden olabilmekte, bu da enfeksiyon gibi komplikasyonlara yol açabilmektedir.
Sülüğün tuz ve diğer maddeler kullanarak canını yakarak konağı bırakmasını
sağlamak kesinlikle tavsiye edilememektedir. Bu, aynı şekilde sülüğün mide içeriğini yaranın içine kusmasına ve yara enfeksiyonuna neden olabilmektedir. Sülük tedavisinde her zaman uzman bir uygulayıcı tarafından doğru ve güvenli bir şekilde işlem yapılmalıdır.
Darussihha Şifa Merkezimizde, Hirudo medicinalis ve Hirudo verbana türlerinden temin edilen tıbbi sülükler kullanılmaktadır. Bu türler, medikal çiftliklerden temin edilir ve tıbbi tedavilerde güvenle kullanılabilir. Doğadan elde edilen vahşi sülükler, çeşitli riskler taşıyabilir. Vahşi sülüklerin kullanımı, hastaya enfeksiyon bulaşma riski yaratabilir ve ayrıca bu sülüklerin soylarının tükenmesine neden olabilir. Doğal ortamlarda yetişen sülükler, çevresel kirletici maddelerle (kimyasal atıklar, radyasyon vb.) kontamine olabilir, bu da onların iyileştirici özelliklerini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenlerle, tıbbi tedavilerde yalnızca tıbbi sülüklerin kullanılması gerekmektedir.
Sülüklerin emdiği kan, her hastaya özgüdür ve kişisel sağlık bilgilerini içerdiği için, bir hastadan alınan kanın başka bir hastada kullanılması veya sülüğün yeniden kullanılması, ciddi sağlık riskleri oluşturur. Özellikle, bir hastanın AIDS veya diğer bulaşıcı hastalıklara sahip olduğu durumlarda, sülüğün başka bir hastada kullanılması, enfeksiyonların yayılmasına yol açar. Bu nedenle, sülük tedavisi sırasında hijyenik koşullar büyük önem taşır. Darussihha Şifa Merkezimizde, her hastadan sonra kullanılan sülükler derhal yanınızda imha edilmekte ve kesinlikle yeniden kullanılmamaktadır. Ayrıca, tedavi öncesinde hastaların sağlık geçmişi ve potansiyel enfeksiyon riskleri hakkında detaylı sorular sorulur, bu sayede tedavi güvenli ve etik bir şekilde uygulanır.
Sülük tedavisinin bir parçası olarak, sülüklerin üçlü çene yapısı, üç uçlu bir ısırık yarası oluşturur. Sülük tedavisi sonrasında, yaranın 3-12 saat boyunca kanaması normaldir. Büyük sülükler kullanıldığında ise bu kanama süresi 24 saate kadar uzayabilir. Tedavinin önemli faydalarından biri, sülük ayrıldıktan sonra ısırık bölgesinde görülen yavaş ve sızma tarzındaki kanamadır. Bu kanama genellikle sistemik bir etki yaratacak kadar fazla değildir. Ancak, kanamanın erken durması tedavinin etkinliğini azaltabilir ve enfeksiyon riskini artırabilir. Yavaş kanama, venöz konjesyonu (kan birikimini) azaltır ve yara bölgesinde olabilecek bakterilerin temizlenmesine yardımcı olarak enfeksiyon riskini engeller.
(Sadece botoks sülükler daha hızlı durur. Boyutlarının küçük olması nedeniyle kanama süresi kısalır.)
Sülük tedavisinde oluşan ısırık yaraları, genellikle tedavinin kaçınılmaz bir sonucudur. Keloid gelişimine eğilimli kişilerde bu yaralar soluk izler bırakabilir. Isırık bölgesinde depigmentasyon, cilt tipine bağlı olarak değişen bir süreyle devam edebilir. Yaranın kenarları, 12-48 saat içinde şişebilir ve hasta, yara üzerinde hafif bir yırtılma hissi veya nabız atışı duyabilir. Yara bölgesindeki renk değişiklikleri, soluk kırmızıdan menekşe rengine ve yaklaşık iki hafta sonra sarıya dönüşebilir. Bu renk değişiklikleri tamamen normaldir, enfeksiyon belirtisi değildir ve tedavi gerektirmez.
Sülük tedavisi, birçok farklı sağlık sorununun tedavisinde yardımcı olabilir. Medikal sülükler, varis, siyatik, hemoroid (basur), kronik kabızlık, romatoid artrit gibi romatizmal hastalıklar, göz ve kulak hastalıkları, özellikle vertigo ve kulak çınlaması gibi problemler için etkili olabilir. Ayrıca, kılcal damar çatlamaları, diş eti hastalıkları, diş çürümeleri, damar tıkanıklığı ve sertleşmesi, solunum yolu hastalıkları, egzama, sedef gibi cilt hastalıkları, kronik hepatit gibi durumların tedavisine de yardımcı olabilir.
Sülük tedavisi, migren ve gerilim tipi baş ağrıları, kopan bir uzuv sonrasında kan akışının yeniden sağlanması, kas ağrıları, baş dönmesi, MS, ALS, felç veya Parkinson gibi dejeneratif sinir hastalıklarında da kullanılır. Ek olarak, artrit, glokom (göz tansiyonu), miyastenia gravis gibi nöromüsküler hastalıklar, tromboz, dejeneratif eklem hastalıkları, diz kireçlenmesi, tenisçi dirseği, topuk dikeni gibi eklem ve bağ yaralanmalarında da sülük tedavisi faydalı olabilir. Medikal sülükler, plastik cerrahi ve bazı kan dolaşımı problemlerinde de kullanılmaktadır.
Bu tedavi yöntemi, tedavi edilen hastalığın türüne ve şiddetine göre uzman tarafından belirlenir ve genellikle destekleyici bir tedavi olarak uygulanır.
S.S.S.
Diğer Ek Hizmetlerimiz Hakkında Sık Sorulan Sorular
Moxibustion, Latince adıyla “Artemisia vulgaris” olan moxa bitkisinin yapraklarının kullanıldığı bir tedavi yöntemidir. Bu bitkinin kurutulmuş yaprakları, çeşitli sağlık sorunlarının tedavisinde kullanılmaktadır. Genellikle akupunktur ile birleştirilerek ve akupunktur noktalarına yakılmasıyla gerçekleştirilmektedir. Bu yöntem, vücuttaki enerji dengesini yeniden sağlama amacı güder ve binlerce yıllık bir geçmişe sahiptir.
Moxa terapisi, geleneksel Çin tıbbında uygulanan bir ısıtma tedavisidir ve genellikle akupunkturla birlikte kullanılır. Bu terapide, "moxa" adı verilen bir bitki (Artemisia vulgaris) yakılarak vücutta belirli akupunktur noktalarına ısı uygulanır. Moxa terapisi, vücudun enerji akışını düzenlemeyi, kan dolaşımını artırmayı ve vücuttaki soğuk veya fazla nem gibi dengesizlikleri gidermeyi amaçlar. Bu yöntemde, moxa bitkisi bir çubuk şeklinde kurutulur ve yakılmak üzere tutulur. Yanan moxa çubuğu, deri yüzeyine yaklaştırılır, fakat doğrudan temasa edilmez. Sadece ısı, deri ve vücudun derinliklerine ulaşacak şekilde kullanılır.
Moxa terapisi, genellikle ağrıyı azaltmak, kasları rahatlatmak, sindirim sistemini desteklemek, kan dolaşımını iyileştirmek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla kullanılır. Aynı zamanda soğuk ve nemli koşullara bağlı hastalıklar için de tercih edilebilir. Moxa terapisi, romatizma, artrit, baş ağrıları, sindirim problemleri, adet düzensizlikleri ve soğuk algınlığı gibi durumlar için yaygın olarak kullanılır.
Ek olarak Moksanın bir dizi potansiyel faydası bulunmaktadır. Bunlar arasında ağrı yönetimi, sindirim sorunlarının tedavisi, bağışıklık sistemi güçlendirmesi ve stresin azaltılması yer almaktadır. Bununla birlikte, her hasta farklıdır ve moxibustionun etkinliği bireysel olarak değişebilmektedir. Örneğin anne karnında ters dönmüş bir bebeği ısı terapisi yöntemiyle normal haline çevirerek daha rahat bir doğum sağlanabilmektedir.
Moxibustion sırasında genellikle ısı kullanılmakta ve moxa yaprağı cilde veya belirli akupunktur noktalarına yakılmaktadır. Ağrılı ve acılı bir işlem değildir. Bu nedenle, bazı insanlar ısıya veya yakılan moxa yaprağının hissine bağlı olarak hafif bir rahatsızlık veya acı hissedebilirler. Ancak bu genellikle dayanılabilir bir rahatsızlık olarak tanımlanır ve birçok kişi için tolere edilebilir bir düzeydedir.
Kulak mumu, kulağa yerleştirilen ve genellikle balmumu, bitkisel yağlar veya esansiyel yağlar gibi malzemelerle yapılan özel bir terapötik maddedir. Uygulama, kulak kiri (serumen) ve kulak tıkanıklığı gibi sorunlara yardımcı olmak amacıyla yapılır.
Kulak mumu, kulak kanalına yerleştirilir ve daha sonra üst kısmı yakılır. Bu süreç sırasında, mumdan çıkan ısı ve buhar, kulağın içine doğru çekildiği iddia edilen negatif basınç yaratır. Bu, kulak kiri ve diğer kirleticilerin dışarıya çekilmesine yardımcı olacağı düşünülen bir etki sağlar.
Kulak mumu, genellikle kulak tıkanıklığı, sinüs problemleri veya baş ağrıları gibi durumlarda rahatlama sağlamak amacıyla yapılır. Ancak, kulak enfeksiyonları veya kulak zarında sorunlar varsa, bu yöntem kesinlikle uygulanmamalıdır.
Kinezyo bant, elastik ve yapışkan özellikleri olan bir bandaj türüdür. Kaslar, bağlar, eklemler veya cilt üzerine yerleştirilerek, ağrıyı hafifletmek ve iyileşmeyi hızlandırmak amacıyla kullanılır. Bandın esnek yapısı, vücudun doğal hareketini engellemeden destek sağlar.
Kinezyo bant, ciltle yer değiştiren esnek yapısı sayesinde, uygulama bölgesindeki kan dolaşımını artırmaya yardımcı olur. Ayrıca, bağ dokularına uygulanan hafif gerilme, ağrıyı azaltarak iyileşme sürecini hızlandırabilir. Bandın ciltle olan etkileşimi, özellikle kas veya eklem bölgelerindeki rahatsızlıkların azalmasına yardımcı olabilir.
Kinezyo bant, genellikle spor yaralanmalarında, kas gerilmeleri, burkulmalar, tendinit, eklem problemleri ve ağrılı durumlar gibi çeşitli rahatsızlıkları tedavi etmek için kullanılır. Ayrıca, sırt, boyun, diz, bilek gibi bölgelerde ağrıyı hafifletmeye ve hareket kabiliyetini artırmaya yardımcı olabilir.
Bandın doğru şekilde yerleştirilmesi için, belirli kas veya eklem gruplarının üzerine yapıştırılır ve uygun bir gerilimle uygulanması sağlanır. Bandın uygulama şekli, tedavi edilecek rahatsızlığa göre değişir.
Kinezyo bant uygulamasının ağrı kesici etkilerini ve iyileşme sürecini hızlandırıcı faydalarını bilinmektedir. Bant, ağrı yönetimi ve kas gerilmelerinde yararlıdır ancak daha ciddi durumlarda sınırlı etkiler göstermektedir.
Kinezyo bant genellikle güvenlidir. Ancak, nadiren ciltte alerjik reaksiyonlar, tahriş veya aşırı yapışkanlık hissi görülebilir. Bandın uzun süre ciltte kalması, tahrişe neden olabilir. Eğer ciltte kızarıklık veya kaşıntı gibi olumsuz bir reaksiyon yaşanırsa, bandın çıkarılması önerilir.
Kinezyo bant, profesyonel sporcular, fizik tedavi gören hastalar ve kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları yaşayan kişiler için uygundur. Ancak, ciddi cilt problemleri, açık yaralar veya enfeksiyonlar bulunan kişilerin bu bandı kullanmamaları gerekir. Ayrıca, uygulama sırasında veya sonrasında rahatsızlık hissedilirse, derhal kullanım durdurulmalıdır.
Kinezyo bant süresi, cilt tipine ve uygulama bölgesine göre değişebilir. Bandın yerinde uzun süre kalmaması, cilt tahrişini önlemeye yardımcı olur.
Bu bilgiler, kinezyo bant kullanımı hakkında temel bir anlayış sunmaktadır.
Nöral Terapi, vücutta bulunan bozuk enerji akışını düzenlemeye yardımcı olan bir tedavi yöntemidir. Nöral Terapi, ağrıyı hafifletmek ve çok sayıda kronik duruma yardımcı olmak için tetik noktası enjeksiyonlarını kullanma yöntemidir.
Nöral terapi, çoğunlukla çaresiz, ilaç tıbbında çözüm bulamamış hastaların tercih ettiği bir tedavi metodudur. Hasta veya hasta yakını bir şekilde nöral terapiyle tanıştıktan sonra yeni gelişen durumlarda nöral terapiyi ilk tercih olarak kullanır. Nöral terapi çocuk ve yaşlılar dahil olmak üzere her hastaya uygulanabilmektedir.
Hamile ve emziren annelerde uygulanabilmektedir. Herhangi bir zararı veya sütten kesilme durumu olmayacaktır. Tansiyon, diyabet vb. hastalıklar ve hastanın kullandığı ilaçlar tedaviye engel değildir. Sadece myastenia graves kas hastalarına ve kanser tedavisi alan hastalara uygulanması tavsiye edilmemektedir. Kan sulandırıcı ilaç kullananlarda bu tedavi uygulanacaksa bildirmelidir.
Hayır, kesinlikle kortizon bulunmamaktadır. Hatta karşı olunan bir tedavidir.
Nöral terapi myastenia graves kas hastalarında uygulanmamaktadır. (Myasthenia graves, sinir kas bağlantısını hedef alan bir otoimmün hastalık olup, kas zayıflığına, yutma, konuşma ve göz hareketi gibi fonksiyonların bozulmasına neden olan bir durumdur.)
Şiddetli bradikardi veya atriyal ventrikül bloğu gibi kalp problemlerinden muzdarip olanlar için anestezik uygulanması önerilmemektedir. Kortizon kullanan kişilere veya bazı kanser türlerinde veya tümörlerde uygulanan kemoterapi alan hastalara da önerilmemektedir.
Nöral terapi, sinir sistemiyle ilgili çeşitli rahatsızlıkları tedavi etmek için kullanılan bir yöntemdir. Sinir sıkışması, romatizmal hastalıklar, kronik baş ağrıları, sindirim sorunları, yara iyileşmesi gibi durumlar için etkili bir tedavi seçeneği sunar. Enjeksiyon yoluyla yapılan nöral terapi, sinir iletişimini düzenler, iltihaplanmayı hafifletir ve ağrıyı azaltır. Ayrıca, bağışıklık sistemini dengelemeye yardımcı olarak alerji ve astım gibi durumları da iyileştirebilir. Kan dolaşımını artırarak ödemin ve şişliğin giderilmesine yardımcı olur, bu da iyileşmeyi hızlandırır. Nöral terapi, sinirlerin etrafındaki zarları stabilize ederek, hormon dengesizlikleri, depresyon, artrit ve çeşitli yumuşak doku yaralanmalarına karşı faydalıdır. Terapinin tetik noktası enjeksiyonları, vücuttaki sinirleri uyararak iyileşmeyi destekler ve kan damarlarının genişlemesini teşvik eder, bu da besin ve oksijen taşınmasını iyileştirir.
Amacı uyarım sağlamaktır. Nöral terapi, insan vücudunda bulunan elektriksel enerjinin işleyişini iyileştirmeyi hedefler. Vücuttaki enerji akışı bozulduğunda, birçok sağlık sorunu ortaya çıkar. Nöral terapi, vücutta bulunan çeşitli noktalara lokal anestezik maddeler enjekte ederek enerji akışını düzenlemeyi amaçlar. Nöralterapide enjeksiyonlar, sinir sistemi üzerinde düzenleyici etkiye sahip olan nöralgik noktalara yapılmaktadır. Nöral Terapi, vücudun doğal iyileşme sürecini desteklemekte ve enerji akışını düzenleyerek sağlık ve refahı artırmaktadır. Nöralterapi yöntemi, birçok farklı hastalığın tedavisinde ve kronik ağrıların giderilmesinde kullanılmaktadır.